Gebelik, doğum ve doğum sonrası süreçler, biyolojik ve hormonal değişiklikleri beraberinde getirdiği için anne, bebek ve aile açısından uyum çalışmaları yapılması gereken yeni ve karmaşık bir dönemdir.
Doğum sonrası dönemde ortaya çıkan psikiyatrik rahatsızlıklar annelik hüznü, doğum sonu depresyonu ve doğum sonrası psikoz olmak üzere üç grupta ele alınmaktadır.
Uzman Klinik Psikolog Damla Gülmez; anne ve ailelere bu alanda profesyonel psikolojik destek hizmeti sunmaktadır.
Annelikle birlikte duygular, beklentiler, gelecek planları ve yaşam düzeni değişiyor. Hayatta yeni bir rolün sahiplenildiği bu dönemde yaşanan değişimler ve sorumluluklar karmaşık duygulara, huzursuzluğa ve endişeye neden olabililir. Doğum sonrasındaki ilk iki hafta boyunca yaşanan bu duygusal değişimler “lohusa sendromu” diğer adıyla “annelik hüznü” olarak adlandırılıyor. Sürecin doğal bir parçası olarak kabul edilen lohusa sendromu etkilerinin iki haftadan uzun sürmesi durumunda ise psikolojik destek almak gerekiyor.
Gebelik ve lohusalık dönemi, doğası gereği değişimlere adanmış bir dönemdir. Kadınların bir kısmı doğumla birlikte gelen değişimlere uyum sağlarken, sürecin biricik olması nedeni ile bir kısmı ise bu dönemde sıkıntılar yaşayabilir. Ayrıca doğum sonrası ilk bir yıl psikiyatrik hastalıklar açısından oldukça riskli bir dönem olarak kabul edilmektedir.
Lohusa sendromu diğer bir adıyla annelik hüznü, genellikle hormonal değişikliklerin tetiklediği, uykusuzluk, beslenme problemleri, yeni anne olmanın getirdiği stres nedeniyle şiddeti artan bir olgu olarak değerlendirilir.
Lohusa sendromunun risk faktörleri kesin olarak bilinememektedir. Fakat araştırmalar sonucunda; hormonal değişimlerin, aile üyelerinin ya da annenin duygu durum bozukluğu geçmişinin olmasının, eşler arasındaki ilişki problemlerinin, sosyal destek yoksunluğunun, ekonomik sorunların ve diğer stres faktörlerinin lohusa sendromunun ortaya çıkmasında etkili olduğu gözlemlenmiştir.
Lohusa sendromu, doğumu takip eden 3. ve 4. günde başlar ve hafif belirtilerle etkisini gösterir. Belirtilerin genellikle hafif düzeyde olması nedeniyle müdahale gerekmeyebilir ve iki hafta içinde sendromun etkisi azalır. Ancak lohusa sendromu, duygu durum bozukluğu geçmişi olan kadınlarda, doğum sonrası depresyonun öncülü olabilmektedir. Bu nedenle belirtilerin, doğumdan 2 hafta sonra kaybolmaması ve devam etmesi durumunda mutlaka bir uzman desteği alınmalıdır.
Lohusa sendromu yaşayan anneler; aileleri ve sağlık personelleri tarafından desteklenmeli, bu sorun ile nasıl baş edecekleri konusunda bilgilendirilmelidir. Ayrıca bebek bakımına ilişkin bilgi eksiklikleri saptanmalı ve bu konuda bilinçlendirilmelilerdir. Aynı zamanda duygusal ve sosyal destek gibi psikoterapötik girişimler bu süreci aşmada oldukça faydalıdır. Anneye ve ailesine lohusa sendromunun, sürecin doğal bir parçası olduğunu açıklamak, annenin sosyal destek sistemlerini güçlendirmek genellikle yeterli olmaktadır. Lohusa sendromu etkilerinin 2 haftayı aşmasının, tedavi gerektiren tıbbi bir süreç olduğu ise unutulmamalıdır. Özellikle duygu durum bozukluğu öyküsü olan ve anneliği ilk defa deneyimleyecek kadınlar için doğum sonrası depresyonu önlemek amacıyla bireysel, evlilik, aile ve grup psikoterapilerinde anneliğe geçiş üzerine odaklanılmalı; annenin evlilik ilişkisi, sosyokültürel beklentileri göz önünde bulundurulmalı ve sosyal destek ağı oluşturulmalıdır. Eşlerin tedavi planına katılmaları ihmal edilmemelidir.
Annelik hüznü ya da lohusa sendromu yaşayan kadınlara destek olmak için, duygusal iletişime dikkat etmek, onları dinlemek, bebeğin bakımına yardım etmek, annenin yüklendiği sorumluluğu paylaşmak ve sorumluluğunu hafifletecek desteklerde bulunmak, kendine zaman ayırabilmesini sağlamak önemli adımlardandır.
Telif Hakkı © 2024 Uzman Klinik Psikolog Damla Gülmez - Tüm Hakları Saklıdır.
Tanımlama bilgilerini, yalnızca site trafiğimizi analiz etmek için kullanıyoruz.